Kabataş sahnesi, Hazım Körmükçü, Feridun Karakaya, Can Doğan, Ergin Orbey, Mete Uğur, Celal Şahin, (Ateşböceği) Ercan Bostancıoğlu, Aytaç Yörükaslan,  İsmail İncekara, Saadettin Erbil, Dinçer Çekmez, Yiğit Arı gibi pek çok sanatçının yetiştiği köklü bir geleneği temsil ediyordu.

 

Bu tiyatro geleneği ilk olarak Kabataş Setüstü’ndeki binada verilen temsillerle başladıysa da, asıl atılımın mektebin Ortaköy’e taşınmasının ardından geldiği söylenebilir. 1931 yılında şimdi restorasyon halinde bulunun kültür sanat binasının tamamlanmasıyla Kabataş kalıcı ve donanımlı bir sahneye kavuşuyordu.

 

 

Kabataş sahnesi, mektebin sahne sanatlarının icra edildiği yer olduğu gibi, uzun yıllar boyunca İstanbul’un önemli sergilerine ve konserlerine de ev sahipliği yapıyor, dönemin çekim merkezlerinden biri oluyordu. Özellikle Rock’n Roll akımının dünyayı salladığı 60’lı yıllarda kültür sanat binasının üçüncü katında düzenlenen “okul partileri” İstanbul’un köklü liseleri arasında pek revaçtaydı.

 

Kabataş tiyatro topluluğu, temelleri 50’li yıllarda atılan bir dizi gelenekle tanımlanabilir. Dönemin canlı tiyatro dünyasından beslenen bu geleneklerin başında bir tür usta çırak ilişkisinin katı varlığı  vurgulanmalı…

 

Cahit Berkay bir müzisyen olduğu gibi Kabataş sahnesinin de unutulmaz oyuncularındandı.

 

Oluşturulan ekiplerin başına mutlaka bir Kabataşlı tiyatrocu ağabeyin refakati sağlanıyordu. Ekipler sahneye koydukları oyunların sonunda mutlaka topluluğun sorumluluğunu alt dönemlerden öne çıkan yeni yetiştirici kardeşlere  bırakıyordu. Bu hiyerarşik görüntü bir yandan da bir tarz sürekliliğini sağlamaya yarıyordu.

 

Dramaturji kısmı genellikle ya mektebin kütüphanesinde ya da tiyatro salonunda özel bir ekibin titiz çalışmasıyla tamamlanıyordu. Ekip yıl içinde o yıllarda bolca rastlanan özel tiyatroların sahneye koydukları müsamereleri ziyaret eder, provalara giderdi. Bu gelenek 90’lı yıllara kadar aksamadan sürdürüldü.

 

Bu iş için özel seçilmiş bir ekip üyesince  tasarlanan dekorlar ve kostümler mektep terzisi ve marangozunca  yıl boyu özenli bir çalışmayla bitirilip teslim ediliyordu, ki işte o an son derece törensel bir görüntü oluşturuyordu.

 

Sene 1964 Tiyatro topluluğu kostümlü prova halinde

 

Yatılı çocukların ders dışı vakitleri çoğunlukla tiyatro salonunda geçerdi. Mektep idaresi Kabataşlı tiyatrocuların hiçbir ihtiyacını es geçmemeye özen gösterirdi, ki bu da yazılı olmayan mektep geleneklerimizden birisiydi hiç kuşkusuz.

 

70’li yıllarda düzenlenmeye başlanan “Liseler Arası Tiyatro Yarışmaları” mektep üzerinde Milliyet Müzik Yarışması’na benzer bir efekt yaratacaktı. 90’lı yılların ortalarına dek bu yarışmalara yıl boyunca hazırlanmak, belirleyici ödülleri almaya odaklanmak, Kabataş’lı tiyatrocuların başlıca motivasyon kaynaklarındandı. O yıllar boyunca elde edilmiş bütün tiyatro ödülleri halen Kabataş Müzesi’nde görülebilir.

 

2000’li yıllar tüm Türkiye üzerinde olduğu gibi, Kabataş üzerinde de dönüştürücü izler bıraktı. Mektep bir sınav kazanma makinesi olarak görülmeye başlandıkça giderek sentetikleşen ve her şeyin inceden inceye hesaplandığı bu “Posmodern”  dünyada “Kabataş’ın bir asır boyunca üstlendiği misyon o biçimiyle  gereksizleşecek, dönüşmeye mahkum görülecekti.

Mektebin bu büyük birikimi, bugün bir sis içinde kaybolmuş gibi görülebilir. Lakin kaybolmak, yok olmak demek değildir…

 

CEVAP YAZIN