1998-2002 yılları arası…
Hayatın yaşanılabilir, doların bir zamanlar 275000TL olduğu yıllar.
Kanımızın kaynadığı, hayallerin tavan yaptığı zamanlar.
Hedefler büyük, istekler fazla.
Herkes bir sınav derdinde.
Üniversite hayalleri, büyük adam olma tasası…
Çözülecek yığınla soru, alınacak nice sonuçlar…
Başlangıç Kabataş, hak ediş Kabataş.

 

 

Bir deniz kıyısından boğaz kenarına,
Sanki hafta sonu boğaz gezisi gibi her gün gelinesi.
Mecburi tutulan ama her daim keyifli olan.
İhtişamı yerinde, tarihin hapsinde,
Kokusu tuzlu ve küflü.
Tavanları yüksek, duvarları kalın, koridoru uzun,
Odaları sınıf, salonları hol,
Kapıları ilk günkü gibi havalı,
Üstünde müdür yardımcılarının “saçın uzun, makyajın fazla, kravatını bağla” penceresi,
Tahtası hâlâ tebeşirli,
Tavanları bakıma muhtaç ama özgün,
Sıradan bir girişi öğrencisine,
Bir kırmızı halılısı öğretmenine.
Penceresi masmavi,
Gürültüsü rüzgâr, dalga ve gemi,
Yazın serin, kışın sıcak bir saray yavrusu.

 

Bir saray yavrusunda öğrencisi de bir şehzade, bir sultan.
Herkes zeki, çalışkan.
Hovardası hâlâ hovarda,
Uysalı uysal, güzeli güzel.
Hepsi Kabataşlı artık, hepsi özel.
Kıymet bilen, yardımsever, eli açık, sorgulayan,
Ama gülmeyi de bilen.
Reviri, berberi, resim ve müzik atölyesi,
Laboratuvarı, konferans salonları, tiyatro sahnesi,
Spor salonu, yatakhanesi, yemekhanesi,
Kantini, sahili, bahçesi
Ve keşhanesi.
İsmi erkek, kızları güzel.
Öğrencisi seçilmiş, öğretmeni sevdalı.
Rüya gibi.

 

Kabataş Erkek Lisesi.

 

Çalışmanın karşılığı bu kadar mı güzel, keyifli olur?
İnanılır gibi değil.
Ee çalışmalı o zaman, her daim sonuç Kabataş olacaksa.
Ama tembellik baki, başarmak tercihli,
Önce bir ödüllendirmeli kendini.
Ödül büyük, ödül yaşanılası.

 

Çok güzel yıllardı. Hiç bitmesini istemediğim, her geçen günün bana bir arkadaş, bir dost, bir eş kazandırdığını görmek bilmek, tüketmeyip dondurmak istediğim, eve hiç dönmeden hep okulda kardeşlerimle vakit geçirmek istediğim dönemler.

 

 

Sabah “günaydın” diyerek selamlaşıp öpüşmeyi,
Akşam “hadi yarın görüşürüz” diyerek öpüşüp vedalaşmayı,
Bunu her gün bir ritüele bağlamayı,
Olmazsa eksikliğini hissetmeyi nerede yaşayabilirsiniz ki?

 

“Bir grup olarak hareket etmek” ne demek, itina ile yaşadık, öğrendik,
“Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için” diyen altı silahşorduk biz.
Konuşmadan anlaşabilen, hatta espri yapan ve güldüren.
Aşık olanı cesaretlendirelim diye kendine bir kız bulup teklifte bulunan,
Ve hâlâ anlatılan bir reddedilme hikâyesine sahip,
Acıkana kantine kadar, sıkışana tuvalete kadar eşlik eden,
Anlaması zor, yaşaması muhteşem bir arkadaşlık.

 

Kabataş, başka yerleri görmeme gerek bıraktırmadan farklıydı. Havası veya suyu, fark etmez. Kültürü, atmosferi yeterliydi. Yatılının kendini daha ev sahibi hissettiği, gündüzlünün aidiyet hissettiği yerdi. Gücü kültürüydü. Sonrasında gelen üniversitenin artık tat vermediği, adam olma yolunda sadece bir uğrak nokta olmasına sebep idi.

 

Okuldan kaçmanın mümkün olmadığı bir dönemden bahsediyorum.
Kaçmak isteyen hiç olmadı ki.
Çıkışında Ortaköy,
“Biraz yürüyelim” derken Kuruçeşme,
“Hadi gezelim” ile Bebek,
Eve dönüş yolun zaten Taksim, Beşiktaş.
Kim ister kaçmayı?

 

Depresyonun belini büktüğü,
Aşk acılarının bol olduğu,
Derdini dinleyenin kolay bulunduğu günler.
“İçsek mi?” dediğinde,
Doğum günü kutlamak istediğinde,
Balo sonrası sabahlamak için de,
“Sen hiç martıları ağlarken gördün mü?” dediğin yerde, Kuruçeşme’de…
Batağı, internet kafesi, bilardosu için Beşiktaş’ta…
Sineması, kaçamağı ve toplu eğlencesi için Taksim’de…
Hep birlikte, hep bir arada,
Hem mutlu, hem keyifli hem de kızlı erkekli.

 

 

Adımızı “Boys at the back” koyan Tulya Hoca,
Kulağımızdan tutup atan- attığı gibi tutan rahmetli ve çok sevgili Şeyma Hoca,
Yüzümüzü her konuşması ile serinleten ve gülümseten Mary Hoca,
Terletip eğiten Sefer Hoca,
Hep peşimizden koşan, yolumuzu gözleyen Meral Hoca,
Hikayeler anlatan Yunus Hoca,
Yardım ve destek getiren, güzelden anlayan Seyfettin Hoca,
Ve bizi dillendiren Hülya Hoca.
Daha niceleri vardı Kabataş’ta,
Şimdi kalmadı hiçbiri bir ‘proje’ ile.

 

Kabataş anlatmakla bitmez,
Sen susarsın ama o anlattırır kendini.
Ne istersen iste, anlatacağın Kabataş olur.
Bakmayın başlıkta “Kabataş’ta arkadaşlık başkadır” yazmasına,
Anlattığım yine Kabataş’tır.

 


                                      Hep birlikte 15 Kırmızı-Siyah sene

1 YORUM

CEVAP YAZIN