1963’ten 2016’ya uzanan farklı mezuniyet yıllarından bir grup Kabataşlı ile birlikte İş Bankası’nın Eminönü’de bulunan müzesindeyiz. Hazal’ı dinliyoruz. Türkiye’nin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne devrolan iktisadi koşullarını anlatıyor. İş Bankası’nın kuruluşuna neden ihtiyaç duyulduğunu anlamak için önce Osmanlı’nın yarı sömürge konumuna getirilmiş olan ekonomik yapısını anlamak, finansal kuruluşlarının yapısına bakmak gerektiğini vurguluyor ve devam ediyor:

19.yy’da ticaretin serbestleşmesi, doğrudan yatırımlar ve dış borçlar vasıtası ile dünya kapitalizmiyle bütünleşen imparatorlukta, milli denilebilecek bir finansal kuruluş maalesef bulunmuyor. Örneğin, imparatorluğun merkez bankası rolünü üstlenmiş olan Osmanlı Bankası, 1856’da İngiliz sermayesi ile kurulmuş ve daha sonra 1862’de Mayer Amschel Rothschild’in himayesindeki bir Fransız mali grubunun iştirakiyle Bank-ı Osmanî-i Şahane adını almıştır. Yakın zaman sonra ise devletin borç yükünün önemli bir kısmını devralan Düyun-u Umumiye’nin (Borçlar İdaresi) kuruluşunda etkin rol almıştır. Milli denilebilecek bir finansal kuruluşun olmaması yarı sömürge haline gelen imparatorluğun yönetici kadrolarını rahatsız etmeye başlar. Bu düşünce ışığında milli bir banka yaratılması amacıyla 1917’de Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası kurulur. Fakat, savaş yıllarının etkisi altındaki ekonomik yaşamda etkin olabilme şansını o da bulamaz.

Dünya Savaşı’nın bitmesi ile işgaller ve akabinde de bu işgallere karşı bir direniş başlar. Kurtuluş Savaşı kazanılır. Ekonomik kalkınmanın ve bu kalkınmaya destek verecek alt yapının oluşumu daha cumhuriyet kurulmadan tasarlanmıştır. 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında I. İzmir İktisat Kongresi toplanır. Ekonomik bağımsızlığa ulaşmanın ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan yarı sömürge konumundaki ekonominin milli niteliklerle refaha ulaşması için öncelikle milli bir bankanın kurulması gerekliliği görüşü hakim olur. İş Bankası’nın kuruluşunun temelinde de bu kongrede ortaya çıkan fikirler ve kararlar yer alır.  29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edilir. Esnaf ve tüccara kredi verecek ve ülkenin kalkınmasında rol oynayacak milli bir banka kurulmasının önü artık açılmıştır. Büyük Taarruz’un tarihinden esinlenilerek ekonomide zafer kazanılmasının gerekliliğinin vurgulanması amacıyla İş Bankası 26 Ağustos 1924’te kurulur.

Bir yandan bilgilenirken, diğer taraftan müzeyi gezmeye devam ediyoruz. Tüm bu tarihsel arka planın ışığında şekillendirilmiş müzenin içinde, özenle koruma altına alınmış çok sayıda belge teşhir ediliyor. Hesap cüzdanları, şubelerin müşterileriyle olan yazışmaları, önemli projelerin finansmanı için verilmiş teminat mektupları gibi belgeler son derece ilgi çekici.

Bizler, bir Cumhuriyet tarihçisi olan Hazal’ı dinlerken, Korkut Boratav’ın Türkiye İktisat Tarihi’ni, Zafer Toprak’ın Türkiye’de Milli İktisat‘ını, Çağlar Keyder’in Türkiye’de Devlet ve Sınıf‘ını ve Haydar Kazgan’ın Galata Bankerleri‘ni de hatırlayarak ve bu kitapların satırlarında dolanarak geziye devam ediyoruz.

Müzenin belli yerlerinde yer alan eski hesap makinaları, telefonlar, bankanın eski güvenlik elemanlarının kullandığı sefer tasları, tabanca, fener gibi aletler de ilgi çekiyor.

İş Bankası’nın ilk ve ikinci genel müdürlük binalarının maketleri ile de özellikle ilgilenmek gerekiyor. İki bina da maalesef bugün yok. Oysa, mimari estetik timsali her ikisi de. Maketler bu hissi veriyor.

Müzenin kasa dairesini ve bir zamanlar şube olarak kullanılmış olan bölümünü de görmemek bir kayıp olur.

Atatürk’ün bankaya bir ziyaretinde imzaladığı bir hesap defterini de görmek heyecan veriyor. Yıllar önce yapılan bir ziyarette atılmış bir imza. O defteri taşıyan, tutan, dokunan, üzerine yazıları yazan kişi de, defteri imzalayan Atatürk de yok. Tarihi gezilerin hepsinde, gördüğünüz her şey ile ilgili geçmişte yaşananları o an itibariyle düşünmek zamanda bir yolculuk hissine kaptırıyor insanı. Tüyler ürpertici!

Gezimizin sonuna yaklaşırken, İş Bankası’nın eski genel müdürlerinin resimlerinin yer aldığı koridora özellikle gidiyoruz. Bankanın eski genel müdürlerinden biri olan Kabataşlı ağabeyimiz Cahit Kocaömer’in resmi önünde kümeleniyoruz. Kırmızı-siyah atkılarla fotoğraf çektiriyoruz Cahit Ağabey’in önünde. Umarız hissetmiştir o anı. Büyük bir Kabataş aşığıydı. Ruhu şad olsun.

Ziyaretimizi tamamlıyoruz. Eminönü’nde bir yere kahve içmeye giriyoruz. Uzunca bir masanın etrafında söz sırası alarak konuşmaya başlıyoruz. Günümüz ekonomik koşullarını, tarihte ve yakın tarihte yaşananları hatırlamaya çalışıyoruz. Henüz iş yaşamında yer almayan genç kardeşlerimiz ilgiyle dinleyip sorular soruyorlar. Herkes kendi bilgisi dahilinde yorumlarla katkı sunuyor. Konuşmalar, akademik bir forum havasında gerçekleşiyor.

Olağanüstü bir keyifle Kabataşlılığın bir ablalık, ağabeylik ve kardeşlik geleneği olduğunu tekrar yaşayarak ve hissederek dağılıyoruz, kırmızı siyah atkılarımızla soğuk bir pazar gününde İstanbul’un. Kardeşlik duygularımızla ısınıyoruz.

1 YORUM

  1. Heyecan verici bilgi paylaşımlarının olduğu ve kardeşlerimizle Kabataş bağını güçlendirdiğimiz unutulmaz bir gün oldu. Okulumuzun unutulmazlarından Cahit Kocaömer fotoğrafı önünde gururla bir fotoğraf da biz çektirdik. Bu güzel gezide bizleri misafir eden Hazal Papuççular’02 kardeşimize teşekkürler.

CEVAP YAZIN